Kamile Yılmaz

Kadınlar yine sokaklarda. 25 kasım saat 16.00 da Aydın Kanza Parkı’ından, Cumhuriyet Meydanı’na yürüyüş yapacaklar. Aynı zamanda bütün dünya ülkelerinin benzer etkinlikleri sürecek. Son yıllarda kadının insan hakları kazanımları hızla kaybediliyor. “Kadının yeri evidir” düşüncesi dayatılıyor. Yaşam alanı daraltılıyor. Nafaka hakkı elinden alınmaya çalışılıyor. Hatta boşanma hakkı sınırlanma yollarına gidiliyor. O nedenle kadınlar öfkeli. 18 Kasım 2018’de gerçekleştirdiğimiz “Ekonomik şiddet” paneline ilgi hiç olmadığı kadar yoğundu. Aydın Kanza Parkı’nın salonunda iki yüz kadar kadın, programın sonuna dek ayrılmadan dinledi.

Merak edenler olabilir diye “Neden 25 Kasım?” konusu  hakkında bir kaç cümle yazmak isterim. 25 Kasım 1960 yılında, Dominik Cumhuriyeti’nde üç kadın öldürüldü. Patria, Minerva, Maria Mirabel kardeşler. Clandestina hareketinin öncülerinden olan bu üç kardeş, cezaevi’nde yatmakta olan kocalarını ziyaretten geliyorlardı. Zaten Diktatör Rafael Leonidas Trujillo, Mirabel kardeşleri takip ettiriyordu. Bir çok kez onları zindana attırmıştı, bunu halk biliyordu. Diktatörlüğün askerleri, üç kadına önce tecavüz ettiler, sonra da arabalarıyla uçuruma yuvarlayarak öldürdüler.

Ertesi gün gazeteler, “Kaza” diye yazdı. Ama hiç bir uçurum gerçekleri saklayamaz. Bu olaydan sonra halk ayaklandı. Ayaklanma büyüdü, bir yıl sonra diktatör düştü ve halk ondan kurtuldu.

Yirmi yıl sonra 1981 yılında Dominik’te toplanan “Latin Amerika Kadın Kurultayı”nda 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edildi. 1985’te BM tarafından bu gün bütün dünyaya ilan edildi. Mirabel kardeşlerin birinin kod adı “Kelebek” olduğundan ve bir şairin, onlar için “Kelebekler” şiiri yazmasından esinlenerek, o günden sonra bu üç kadın Dominik’te ve dünyada “Kelebekler” adıyla efsaneleşti. Aslında bu ad bütün yürekli kadınlara yaraşır, çünkü kelebeğin ömrü çok kısadır ama o buna aldırmadan, oldukça özgür yaşar.

Her yıl dünyada bu utanç ve insanlık ayıbı günün yıldönümünde, kadınlar sokağa dökülür. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, kadına yönelik şiddete, savaşa, ayrımcılığa, ırkçılığa karşı kadın dayanışmasını örmek için çalışırlar. İsterler ki kadın – erkek eşit haklara sahip olsun ve dünyada insana yakışan bir yaşam kurulsun.

Ülkemizde kadına yönelik şiddet anlamında neler oldu diye bakarsak, inanın öfke patlaması yaşarız ve okuyanın tansiyonu yükselir. O nedenle kısaca şöyle diyebilirim, toplum, çocuk ve kadın düşmanı denecek kadar şiddet her gün tırmanmakta. Antalya kadın cinayeti anlamında 4. kent durumunda. Bu utançtan kurtulmak zorundayız. Nasıl olacak diye düşünürsek, kadınların eylemlerine destek vererek, seslerine kulak vererek başarabiliriz. Bu kadar kolay aslında. Şiddete duyarlı olmak, görmezden gelmek zaten insanın kendisini de öldürür. Hani bir söz var ya “Kendi acını duyarsan canlısın, başkasının acısını duyarsan insansın.” diye.

İnsan olabilmek zorlaşırken, insan kalabilmek de oldukça zor. Her şeye karşın insan olma ve sorgulama özelliğimizi korumalıyız. Hal böyle olmazsa neye yararız ki?