Uluslararası Af Örgütü bugün “Türkiye Sözleri Eyleme Geçir” başlıklı bir rapor yayımlayarak Türkiye’de kadın haklarını mercek altına aldı.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı sonrası mevcut yasal çerçeveleri, yasalardaki boşlukları ve yetkililerin uymakla yükümlü olduğu yasa, sözleşme ve standartları inceleyen örgüt, raporda vaatler ve uygulamalar arasındaki boşluklara işaret etti, acil gerçekleştirilmesi gereken tavsiyelerini paylaştı. Raporda dikkat çekici şu tespite yer verildi: Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı amaçlayan bir siyasi irade yok.

TÜRKİYE SÖZLERİ EYLEME GEÇİR: KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ORTADAN KALDIRMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

RAPORU OKU (TR)

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Mart 2021’de paylaştığı, “Kadına yönelik şiddette sıfır tolerans anlayışıyla ihtiyacınız olan her an, yanınızdayız” tweetiyle başlayan rapor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İnsan Hakları Eylem Planı tanıtım toplantısındaki, “Tek bir kadının dahi şiddet mağduru olmadığı güne kavuşana kadar kurumların, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın ve toplumun tüm kesimlerinin işbirliğiyle bu mücadeleyi sürdüreceğiz” sözlerine değiniyor ve vaatlerden bu yana neler yapıldığını ve yapılmadığını ele alıyor.

Uluslararası Af Örgütü raporun amacının, Türkiye’de kadınlara yönelik şiddetin mevcut durumunu incelemek ve devletin, kadınların şiddete maruz kalmama hakkına saygı gösterme, bu hakkı koruma ve gereğini yerine getirme yükümlülüklerinin bir özetini sunmak olduğunu belirtiyor.

“Kadına yönelik şiddet büyük bir insan hakları ihlalidir. Bu rapor ile amacımız Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından Türkiye’deki mevzuat, Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler, BM organları, Avrupa Konseyi ve ilgili diğer uluslararası kuruluşların tavsiyeleri üzerinde yapılan incelemeler ve Türkiye’deki çeşitli kadın hakları örgütleriyle yapılan istişarelerle, Türkiye’nin kadın haklarını korumak konusunda devam eden yükümlülüklerinin genel bir değerlendirmesini yapmak, yetkililere üzerlerine düşen görevleri hatırlatmaktır.”

Göksu Özahıshalı
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanyalar Koordinatörü

Cinsel şiddetle mücadele merkezleri, çocuk yaşta evlilikler, koruma kararları, cinsel sağlık ve üreme sağlığı gibi başlıkların da incelendiği raporun tavsiye listesinde örgüt şu çağrılarda bulundu: Kadınların korunma ve temel hizmetlere erişim hakkını güvence altına alın, kadınların adalete ve onarıma erişim hakkını güvence altına alın, kadınların ve kız çocukların zorla evlendirmeye maruz bırakılmadan yaşama hakkını koruyun, kadınların ve kız çocukların sağlık hakkını güvence altına alın, kadınların ve kadın hakları gruplarının barışçıl toplanma hakkını güvence altına alın.

İstiklal Caddesi’nde bir araya gelen kadınlar “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz Bizim İçin Bitmedi” yazılı pankart taşıyor. 1 Temmuz 2021. ©Kurtuluş Arı

Eylem Planları rafta mı kaldı?

Kadınlara yönelik şiddet ve eşitsizliklerin verilerine yer verilen raporda, şiddetin ve cezasızlığın önlenmesine yönelik Türkiye’de bağlayıcı ulusal, bölgesel ve uluslararası insan hakları hukuku ve standartlarına işaret ediliyor. Raporun dördüncü bölümünde bu yasal çerçeveler ışığında, vaatler ile gerçekte olanlar arasında süregelen boşluklar mercek altına alınıyor.

Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasına ilişkin, sonuncusu Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığı gün duyurulan dört ayrı ulusal eylem planı açıklandı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı’nda 2021-2025 yılları arasında yapılacakları ilan etti. Eylem planı ve atılan adımları inceleyen Af Örgütü, raporda dördüncü bölüme şu çarpıcı tespitle başlıyor:

“Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı amaçlayan bir siyasi iradenin olmaması, Türkiye’de kadınlara yönelik şiddetin sona erdirilmesinin önündeki en önemli engellerden biridir. Hükümet defalarca kadınları toplumsal cinsiyete dayalı şiddetten korumak için sözlü vaatlerde bulundu, ancak sonrasında, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek gibi, bu vaatlerle ters düşen adımlar attı. Yine de Türkiye yetkilileri, kadınlara ve kız çocuklara yönelik sorumluluklar üstlendi ve bu sorumlulukları yerine getirmek için yasalar çıkardı. 4. bölüm, bu sorumluluklarla gerçekte olanlar arasındaki boşlukları incelemektedir.”

Eylem planında ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’nin adı yok

Dördüncü ulusal eylem planı ile ilgili, Af Örgütü’ne görüşlerini paylaşan hukukçu Fehmiye Ceren Akçabay, “Planda toplumsal cinsiyet eşitliği bir kere bile geçmiyor. Eski planlara atıf yok, kendi tarihlerini silen bir yerden konuşuyor. Kadına yönelik şiddet tamamen teknik bir durum olarak ele alınıyor. Tamamen ailenin korunması alt metniyle gidiyor ve önlenirse iyi olacak gibi gösteriliyor” dedi.

Eylem Planları sonrası, kadınların şiddete maruz kalmama hakkının izlemeye alındığı bölümde öne çıkan ihmal ve ihlal alanları şöyle sıralanıyor:

Çocuk yaşta, erken ve zorla evlilikler: Çocuk yaşta evliliklerin, çocukları cinsel, fiziksel, psikolojik ve ekonomik istismara maruz bırakmasının yanı sıra eğitim hakkından ve sosyal ve ekonomik bağımsızlık imkanlarından yoksun kılması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve kadınların ve kız çocukların güçlendirilmesinin önünde bir engel teşkil etmesi nedeniyle bir insan hakları ihlali olduğuna dikkat çekiliyor.

“2015’te, resmi nikah olmaksızın dini nikah kıyılması suç olmaktan çıkarıldı. Araştırmalara göre, çocuk yaşta evliliklerin %62,7’si dini nikahla yapılan evliliklerdi.

Failin, cinsel istismara maruz bırakılan çocukla evlenmesi halinde yaptırımların geciktirilmesi ve hatta uygulanmaması için hükümetin ısrarla meclise yasa teklifi sunması, bu insan hakları sorununa karşı kararlı bir mücadele yürütmekteki isteksizliği gösteriyor.

Türkiye’deki sivil toplum örgütleri, 4+4+4 eğitim sistemi nedeniyle çok sayıda kız çocuğun ilk dört yıldan sonra okuldan ayrıldığını ve kayıtlı olmayan dini evliliklere zorlanma riski altında olduğunu gözlemlemektedir.  Ayrıca, ulusal müfredat kapsamında, cinsellik eğitimi verilmesini öngören bir düzenleme bulunmamaktadır.”

Acil tedbir ve koruma kararları, raporda, ihmal ve ihlal edilen alanlardan biri olarak yer alıyor. “Kadınlara yönelik şiddetin ‘özel hayata dair’ olduğuna ilişkin görüş kolluk kuvvetlerinde hâlâ yaygın. Bu durum müdahalelerin gecikmesine, ev içi şiddet göstergelerinin görmezden gelinmesine ve ihbarların göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Şiddete maruz bırakılan kişiler sıklıkla suçları ihbar etmekten caydırılmakta ve kadınlara yönelik şiddet ihbarları, hakkındaki soruşturmalar genellikle gelişigüzel bir biçimde yürütülmektedir. Bu tutumlar, Türkiye’de şiddete maruz bırakılan birçok kadının neden bunu kolluk kuvvetlerine ihbar etmemeye karar verdiğini kısmen açıklamaktadır” ifadeleri yer alıyor.

“Yetkililerin, mevzuata aykırı olarak, koruma kararlarının süresini uzatmak için delil talep ettiği bildirilmektedir. Şiddet uygulayanın tedbir kararının gereklerine aykırı hareket etmesi halinde, ilk seferde üç günden 10 güne kadar; aykırılığın her tekrarında 15 günden 30 güne kadar zorlama hapsine tabi tutulması öngörülmektedir.  Kadın hakları alanında çalışan sivil toplum örgütleri, faillerin tedbir kararlarını defalarca ihlal ettiğini bildirmektedir.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın 2019’da açıkladığı verilere göre, erkekler tarafından öldürüldüğü belirlenen 336 kadından 22’si hakkında tedbir veya koruma kararı vardı. 2020’de işlenen 267 kadın cinayetinin 32’si tedbir kararı varken işlendi.”

Şiddetten hayatta kalanların temel hizmetlere erişim hakkı bölümü raporda, bu alanda acilen sağlanması gerekenler paylaşılarak, “Bu hizmetlere erişim, şiddetten hayatta kalan kişilerin maruz bırakıldıkları ihlali polise bildirmesi koşuluna bağlı olmamalıdır” uyarısında bulunuyor.

Koordinasyon konusunda eksikliklere değinen rapor, “Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) kaynak yetersizliği, koordinasyonsuzluk ve eksikliklerine işaret ediyor ve kadınlara dönük şiddete karşı merkezi ve yerel yönetimlerin sivil toplum örgütlerini de sürece dahil ettiği bir koordinasyonla, ŞÖNİM’lerin yaygınlaştırılması ve 7/24 esasıyla eksiksiz hayata geçmesi zorunluluğuna değiniyor.

Cinsel sağlık ve üreme sağlığı: “Türkiye, anne ve bebek ölüm oranlarını azaltmak ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları tanılamak ve tedavi etmek için çeşitli adımlar attı. Ancak nüfus planlaması ve gebelikten korunma yöntemleri gibi cinsel sağlık ve üreme sağlığını ilgilendiren diğer konular büyük oranda göz ardı edildi” tespiti raporda yer alıyor.

Raporda ayrıca, bekar kadınlara gebelik kontrolü ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar hakkında bilgi verilmediğine ve yasal olarak tanınan kürtaj hakkına erişimin önündeki engellere yer veriliyor.

Türkiye’deki sığınakların açıklanan kapasitesinin 3 bin 756 olduğuna değinilen raporda bu kapasitenin yetersiz olduğuna dikkat çekiliyor: “BM Kadın Birimi ve Avrupa Konseyi, her 100 bin kişi başına en az bir aile için sığınak alanı olmasını tavsiye ediyor.  Türkiye’nin sığınak kapasitesi, 83 milyonun üzerinde nüfusa sahip bir ülke için tavsiye edilen asgari 8 bin 300 sığınağın %50’sinden az. Belediye Kanunu uyarınca nüfusu 100 binin üzerindeki belediyeler, şiddete maruz bırakılan kadınlar için sığınak açmak zorunda. Ancak nüfusu 100 binin üzerinde olan 241 belediyeden yalnızca 32’sinin sığınağı var ve bunların toplam kapasitesi 703 ile sınırlı.”

Rapor, kapasite azlığına ek olarak, belirli kategorilerdeki kadınların bu sığınaklara erişimden yoksun bırakıldığını tespit ediyor: “60 yaşın üzerindeki kadınlar, fiziksel veya zihinsel engelli kadınlar, engelli çocuğu olan kadınlar ve 12 yaşından büyük erkek çocuğu olan kadınlar sığınaklara erişimde dışlanıyor. Kanun, bu kişilerin diğer türde sığınaklara yerleştirilmesini öngörüyor; fakat kadın hakları örgütleri bunun yapılmadığını veya alternatif sığınaklarda, şiddetten hayatta kalan kadınların ihtiyaç duyduğu uzman desteğinin sağlanmadığını bildiriyor.”

Cinsel Şiddetle Mücadele Merkezleri: Türkiye’nin Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 3. Ulusal Eylem Planı (2016-2020) özellikle cinsel şiddete maruz bırakılan kişilere hizmet verecek merkezlerin kurulmasını öngörüyordu. Bu merkezlerin amacı, şiddetten hayatta kalan kişilerin daha fazla travma yaşama ve yeniden şiddete maruz bırakılma ihtimalini azaltmak ve kanıtların gerektiği gibi toplanmasını sağlamak için tek bir merkezde, şiddete maruz bırakılan kişilerin acil tıbbi bakım ve travma desteği alabilmesinin ve özel olarak eğitilmiş uzmanların adli tıp incelemelerini yapabilmesinin sağlanmasıydı. Ancak bugüne kadar yetişkinler için böyle bir merkez kurulmadı.

Cinsel şiddete maruz bırakılan çocuklar için Çocuk İzlem Merkezleri kuruldu. 30 Aralık 2020 itibariyle 50 ilde 53 Çocuk İzlem Merkezi vardı.  Bir diğer deyişle, 31 ilde böyle bir merkez bulunmuyor.

Özel destek hatları: 2021 itibariyle Türkiye’de halen şiddete maruz bırakılan veya maruz bırakılma tehlikesi altında olan kadınlara 7/24 kesintisiz hizmet vermek için özel olarak kurulmuş bir acil destek hattı bulunmuyor. Bunun yerine kadınların genel bir hat olan Alo 183’ü aramaları gerekiyor.

Özellikle pandemi döneminde hatta ulaşmak oldukça zorlaştı.  Bu sistem yalnızca T.C. kimlik numarası ile kullanılabildiğinden, kayıtsız göçmen ve mülteci kadınların yanı sıra yetkili mercilerde kadın olarak kaydedilmeyen trans kadınlar da dışlanıyor. Bu dışlama aynı nedenle KADES uygulamasında da yaşanıyor.

Şiddetten hayatta kalanların adalete ve onarıma erişim hakkı: Türk Ceza Kanunu, kadınlara yönelik tüm şiddet biçimlerini suç olarak tanımlamıyor. Örneğin ısrarlı takip, zorla evlendirme ve psikolojik şiddet özel olarak suç kapsamına girmiyor. Bu şiddet biçimleri diğer cezai hükümler kapsamında yaptırıma tabi; ancak bunlar, kadınlara yönelik şiddeti tüm boyutlarıyla ele almıyor. Örneğin, TCK’nın tehdit, şantaj, cebir, hakaret ve kötü muameleyi suç sayan maddeleri, psikolojik şiddete yaptırım uygulamak için kullanılabilir. Ancak bu maddeler “tekil eylemleri cezalandırmak için tasarlanmakta ve kendi başına, suç sayılma eşiğine ulaşmayan eylemler yoluyla ortaya çıkan, tekrarlanan ve uzun süreli istismar örüntüsünü kapsayamamaktadır.”

TCK’ya göre, kasten öldürme suçunun “töre saikiyle” işlenmesi hafifletici neden olamaz ve töre/namus adına işlenen cinayetler ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak kadınlara yönelik şiddet suçu işleyen erkekler, TCK Madde 29 kapsamında haksız tahrik indirimi uygulanması için “töre saiki”ne atıfta bulunmayı sürdürüyor. Haksız tahrik hükümleri ve fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenler (iyi hal indirimi vb.) sıklıkla cezaların azaltılmasıyla sonuçlanıyor.

Uzlaştırma ve arabuluculuk, Uzlaştırma, tarafların özgür iradelerine dayanır; ancak kadınlara yönelik şiddet vakalarında fail ile şiddete maruz bırakılan kişi arasındaki eşitsizlik, kadınların özgür iradesinin önünde engel oluşturabilir. Mevzuat, ev içi şiddet iddiası içeren uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olmadığını belirtir.  Sivil toplum örgütlerinin bildirdiğine göre, bazı polis memurları ve Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’ndeki sosyal hizmet görevlileri, kadınlara, özellikle şiddet uygulayanın kadının eşi olması halinde, kendilerini şiddete maruz bırakan kişiyle arabuluculuk yoluna gitmelerini tavsiye edebiliyor.

Bunun yanı sıra, Nisan 2021’de açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nda, “boşanma sürecinde özellikle kadın ve çocukların örselenmelerini önlemek için uluslararası sözleşmelerdeki standartlar da dikkate alınarak mahkeme temelli aile arabuluculuğu müessesesi” oluşturulacağı yer alıyor.  Fakat mevcut eşitsizlikler sebebiyle bu tür bir arabuluculuğun kadınları ve çocukları daha büyük bir riske atmasından endişe duyuyor.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nde Tünel Meydanı’ndaki yürüyüşe katılan bir kadın “Kadın Mücadelesi Kazanacak” yazılı döviz tutuyor. 25 Kasım 2021. ©Kurtuluş Arı

Yasalarda kadınların şiddetten uzak bir yaşam sürme hakkı

“Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi kuşkusuz esef vericidir; ne var ki kadınların yaşama hakkı ve şiddetten uzak bir hayat sürme hakkını da kapsayan insan hakları, diğer bağlayıcı sözleşmelerin yanı sıra ulusal hukuk ve Anayasa’da da güvence altına alınmıştır” denilen raporda, Türkiye’yi bağlayıcı yerel ve uluslararası tüm yasalar, ilgili maddeleriyle birlikte 3. Bölümde yer buldu. Bölgesel ve uluslararası insan hakları hukuku ve standartları, geniş kesimlere rehberlik edebilmek amacıyla ayrıntılarıyla raporda yer aldı.

Bu standart ve yasalar ışığında Uluslararası Af Örgütü, kadına yönelik şiddetle mücadelenin ancak siyasi bir irade ile mümkün olacağının altını çizerek, tespitlere dönük acil tavsiye listesini paylaştı. 26 maddelik tavsiye listesinde; mevcut iktidar, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıkları başta olmak üzere Türkiye yetkililerine somut öneriler sıralandı.

“Uluslararası Af Örgütü, Türkiye devletini, boş vaatlerde bulunmayı bırakıp kadınların ve kız çocukların yaşama hakkı ile ayrımcılık, şiddet, işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz kalmama hakkına saygı göstermek, bu hakları korumak ve gereğini yerine getirmek için atması gereken ve uluslararası hukuk gereğince atmak zorunda olduğu adımları atmaya çağırmaktadır” denilen açıklamada, Uluslararası Af Örgütü, yetkililerin uluslararası yasal yükümlülüklerine uymaları için alması gereken tüm tedbirlerin eksiksiz bir listesini yapmamakla beraber, Türkiye yetkililerini acilen bu adımları atmaya davet ediyoruz” denildi.

 

Kaynak: https://www.amnesty.org.tr